BAŞLANGIÇTAN İLK İSLÂM FETHİNE (646) KADAR
Yukarı Kura boylarının, yazılı belgelerde anılarak "'Tarih
Çağı’na girmesi, "İlk Türklerden sayılan ve Sümerlilerle soydaş
olan "yuvarlak başlı (Brakisefal), bitişken-dilli Hunilerin"
torunlarının Van Gölü çevresinde güçlü bir devlet kurmaları
zamanında görülmektedir. Sümerlilerin icat ettiği çivi yazısını
kullanan, Van Gölü çevresindeki bu devletin ülkesine, Güney
komşuları Asurlular, M.Ö.1280 yılından beri "Yukarı El-Ulke"
anlamında "Ur-Artu" diyorlardı. Urartular ise baş tanrılarına
göre kendilerini "Khaldi" diye anıyorlardı. Eski Van (Tuşpa)
şehrini merkez edinen Urartulardan Kral II. Sardur (M.Ö.
753-735), Çıldır Gölü Güneybatısındaki Taşköprü Köyü kayalığına
kazdırdığı buraların fethini anlatan yazıtında, Çıldır-Ardahan
ve çevresini, "Ukhiemani" beyliğinden aldığını anlatır. Başka
bir yazıtında da Çoruh Irmağı boyunda (Bayburt'tan Batum'a
kadar, Artvin ve Ardanuç dahil) "Kulhi" adlı güçlü bir kavmi
yendiğinden bahseder. II. Sardur'un yazıtlarında yer alan her
iki kavim de, Aryani (Ortaasya) kökenli kavimlerdir. II.
Sardur'un oğlu Kral I. Rusa/Ursa (753-713) zamanında, Kafkaslar
ve Karadeniz'in Kuzeyinde M.Ö.2000 yılından beri yaşayan ve
sonraki Hazar ve Bulgar Türklerinin mensubu bulunduğu "Kıpçak-lar'm
ataları olan "Kimmerlerin" ülkesi, aynı soydan gelen "Sakalar'in
akınına uğramıştı. Saka (İskit) Türkleri M.Ö. 720 yılında
Kimmerlerin Doğu kolunu Kafkas sıradağlarının Güneyine sürdüler.
Sarı saçlı, kumral, gök gözlü Kuman/Kıpçak tipinde olan
Kimmerlerin İskit Türkleri'nin önünde Kura, Çoruh, Araş ve
Yukarı Fırat ırmakları boyuna yayılarak yerleşmeleriyle
Ardahan'ı da içerisine alan bölgede, Türklük hayatı başlamış
oldu (M.Ö.720). İlk olarak Yunanca yazılıp M.S. V. yüzyılda
Gürcü diline çevrilen "' Kartlis-Çkhovreba" adlı tarihin
başlarında Kimmerlerin gelip Ardahan'ı da içerisine alan
Kafkasların Güneyine hakim oluşlarını anlatır. Makedonyalı
İskender'in ordusuna karşı koyan "Yaman savaşçılar" dediği
Kimmerlerin Ardahan yöresindeki "KamaraDağı' civarında
verdikleri mücadeleyi yücelterek anlatır.
M.S. 680 yılında İskit Türkleri, hükümdarları Bartatua
öncülüğünde, çok kalabalık göçler hâlinde Kafkas geçitlerini
aşarak, itaat etmeyen Kimmerleri Kızılırmak boylarına
sürdüler.İskitlerin hükümdarı kışlık başkent yaptığı, Kura'a
sağdan karışan Terter çayı boyundaki Partav veya Barda şehrine
adını vermişti. Sakalar'ın bütün Kura, Araş ve Çoruh bölgesine
olan hakimiyetleri Heredot Tarihinde, Türklerin hakimiyeti diye
gösterilmektedir.
ARDAHAN
SANCAĞI BÖLGESİNİN 1080 FETHİNDEN SONRAKİ KISA TAKVİMİ
1124 yılında Kıpçaklar Erzurum'daki Saltuklu Emirliğine bağlı
Çavakhet'ten (Ardahan ve Artvin kesimi dahil) İspir'e kadar
hudut sayılan yerleri alıp buralara yerleştirildiler. Böylece
1118 ve müteakip yıllarda gelip yerleşenlere eski Kıpçak, 1195
ve sonrasında gelenlere ise yeni Kıpçak denmeğe başlandı. Bu
çağda Ardahan-Ahıska Kıpçaklarının beyi "Beka" (Türkçe
Böke/Ejder), Posof taki Cak-su Kalesinde oturuyordu. 1225
yılında Harezmşah hükümdarı Çelaleddin Mengüberti, komşu
Müslüman ülkelere akınlar yaparak çok zararlar veren Apkaz-Gürcistan
ordularını Haziran 1225'te Revan'ın güneyinde Gerni'de yenmiş ve
Ardahan ile Kars'ı almıştı. 1239'da
Moğol Cengiz İmparatorluğunun İran Genel Valisi Baycu Noyan,
Ardahan'ı da içine alan bütün Araş ve Kura boylarını fethedip
buraları Cengiz İmparatorluğu'na tabi kıldı. 1243 Kösedağ
savaşında yararlılığı görülen Caklı Sargis'e Ardahan ve Ahıska
hakimliği verildi.
1267
İlhanlı hükümdarı Abaka Han, kardeşi ile girdiği taht
mücadelesinde çok yararlılık gösteren Caklı Sargis'e Ardahan ve
Ahıska valiliğini verdi. Buralara Atabek Ülkesi denmeye
başlandı. Atabek-lik ülkesinde yazı dili Kartvelce, konuşma dili
ise Türkçe olarak devam etti. Bugün de Ahıska, Posof ve Şavşat
ağzı dediğimiz; ban/ben, san/sen, babay/baba, anay/ana vs. gibi
yüzlerce Kıpçak ağzı sözleri öteden beri buralarda
kullanılmakta ve başka bir dil bilinmemektedir.
1334'te T. Beka'nın torunu I. Korkore Atabek unvanını alarak
İlhanlılar ve Celayırlılardan sonra Karakoyunlular'a tabi oldu.
Böylece Ardahan ve çevresinde Karakoyunlular dönemi başlamış
oldu.1386'da Kars'ı uzun ve zorlu bir kuşatmadan sonra alabilen
ve aldıktan sonra yağma ettiren Timur, ordusuyla Tiflis'e
giderken Ardahan'da bulunan Kıpçaklı Atabekler de ona tabi oldu.
1405'te Timurmur'un ölümünden sonra Atabekler ülkesi yine
Karakoyunlular'a tabi oldu. O zaman Ardahan ve çevresi Nahçıvan
Valiliğine bağlı olduğundan buraların haracı oraya
ödeniyordu. 1463'te Karakoyunlular, kendilerini sıkıştıran Apkaz
Kralına karşı Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan'dan yardım
istediler. Uzun Hasan, Temür Bek idaresindeki bir orduyu yardıma
gönderdi. Karakoyunlular, Akkoyunlular'ın yardımıyla
düşmanlarını mağlûp ettiler ve Ardahan dahil idarelerin-deki
yerler Akkoyunlular'a tabi oldu. 1472 yazında Akkoyunlular'a
itaatten çıkan Atabek-Bahadur ile Kartli Kralı ülkesine sefer
eden Uzun Hasan, Ahıska ve Tiflis'i alıp, iki ülkeyi de Tiflis'e
tayin ettiği kendi valisine bağladı. İşte bu sırada Ardahan
Türkmenleri denilen ve çoğu yaylakçı ve kışlakçı olup,
giyimleri, kuşamları ve dokumaları ile, Oğuz töre ve geleneğini
yaşatan, Hanak-Damal/Meşe Ardahan'daki Türkmenler, Uzun Hasan
tarafından Maraş-Altı'ndaki yerlerinden getirtilerek, hudut
korucusu olarak buralara yerleştirildiler. 1477 Yılındaki
Akkoyunlu seferi tesiriyle, Yukarı Kura ve Çoruk boylarındaki
Kıpçaklı Atabekler ülkesi, Caklılar sülalesi elinde beş beyliğe
bölündü.
1) Merkezi Ahıska olup; Azgur, Altunkale/Adigön/Koblıyan,
Poskhov ve üç Ardahan'ı da içine alan anakol Samshe
2) Merkezi Çıldır Akçakalası olup; Ahılkelek'i de içerisine alan
Çavakhet,
3) Merkezi Imerhev olup yukarı Acara'yı da içine alan Şavşet-Maçakhalet,
4) Merkezi Ardanuç olan ve Artvin, Borçka ve Gönye'yi (Batum)
içerisine alan Kalarçet,
5)Merkezi
Oltu olan ve Şenkaya, Bardız ve Narman'ı ihtiva eden Tao.
1479'da bu beş Atabeklikten üçüncüsü Fatih döneminde Osmanlı
Devleti'ne bağlandı. Trabzon sancağına bağlanan bu Atabekliğin
halkı da gönüllü Müslüman olmaya başladı. 1514 yılında Yavuz
Sultan Selim Çaldıran seferine giderken Çıldır'dan İspir'e kadar
olan yerlere hükmeden Caklı Mirza Çabuk Bey sefer gidişi ve
dönüşü esnasında Osmanlı ordusuna önemli ölçüde iaşe yardımında
bulundu.1551'de Erzurum Beylerbeyi Sarı İskender Paşa ordusuyla
Şah Tahsmab'a bağlı Atabek II. Kayhus-rev'in ülkesine yürüdü. 13
Mayıs'ta Ardanuç fethedildi. Ana koldan ilerleyen Paşa, Göle,
Hanak, Ardahan ve Hoçuvan kesimlerini alarak, Osmanlı hududunu
Çıldır ile Poskhov'da Kısır ve Ilgar dağlarına
dayadı. Atabekler hükümetinin son yurdu III. Sultan Murad
çağında Safevi-Osmanlı savaşları sonucunda Osmanlı Devleti'ne
bağlandı. Diyarbekir'den getirilen Osmanlı Devleti'ne sadık Kürt
aşiretleri Göle ve Hoçuvan'a yerleştirildi. Bu aşiretlerin
kökeni de anonim Oğuz kaynakları Şerefname ve îskender-name'ye
göre Oğuzlara dayanmaktadır. 8 Ağustos 1578'de yüz bin kişilik
ordu ile Ardahan'dan çıkan Serdar Lala Mustafa Paşa, İran'ın
Çıldır hududundaki Begrehatun düzünde konakladı. Bu sırada
İranlıların hakimiyetine yüz çeviren ve iki oğlu ile Altım Kal'a
hakimesi olarak Adigön'de bulunan, Atabek II. Khushurev'in
ölümüyle dul kalan Dedis İmed Hatun'un elçisi ve itaatnamesi
Serdar'a ulaştı. Serdar'ın emriyle o gün şafakla Poskhov'a giren
Ardahan Sancakbeyi Abdurrahman, Vale kalasını da savaşsız
fethetti. 9 Ağustos 1578 sabahı hududu geçip Şeytan Kalesi'ni
topla alan Osmanlı Ordusu ilerlerken, gece den pusuya yatmış
kalabalık İran ordusuyla Çıldır Gölünün Kuzeyindeki düzlükte
kanlı bir savaşa girdi. Muharebeyi Osmanlı ordusu kazandı.
Çıldır Meydan Muharebesi, 1514 Çaldıran Savaşından beri İran'la
yapılan ikinci muharebeydi. Aynı gün Abdurrahman Beyin Ardahan
Sancağı hdaki askerleri Ahıska, Tümük, Hırtıs ve Ahılkclck
kalelerini işgal etti; bu arada Çıldır Akçakale'si de alındı.
Lala Mustafa Paşa, itaat edip Müslüman olan İmed Hatun'un
Müslüman olan oğluna Mustafa adını verdi. Anadilleri temiz
Türkçe olan Atabekler Ülkesi halkı da Müslüman oldu. Bundan
sonra kurulup gelişen Ahıska ve Ardahan medreselerinden birçok
şair, bilgin, paşa yetişti. Çıldır Eyaleti 1647'de Evliya
Çelebi'nin tanık olarak belirttiği gibi, Anadolu'nun İran
hududunda erler yatağı olarak serhadlık et ti. Bu durum 1828
deki Rus istilâsına kadar sürdü. Ayrıca bölgenin Ardahan Sancağı
kesiminin, "Bun-Türkler" (Otokton-Yerli Türkler) tarafından
idare edildiğini yazmaktadır.Bartatua'nın oğlu (bazı kaynaklara
göre torunu) ilk Türk Cihangiri Afrasyab unvanlı Alp-Er Tun-ga
olup Karpat dağlarından Doğuda Çin'e kadar Doğu Avrupa ile
Asya'ya hakim olmuştu. Çinlilerin "Su", Hintlilerin "Sakya",
Heredot Tarihinde "Basilik", Ermeni ve Süryani kaynaklarının
dedikleri Sa-ka-İskit Türklerinin Ardahan Sancağı kesimine
yerleşen Urugları şunlardır:
1. Merkezi Lorı/Loru Kalesi olan Borçalı kesimi,
2. Bir güçlü oymaktan adını aldığı anlaşılan "Artahanlar" (Bugün
halk arasında ve Osmanlı resmi belgelerinde belirtilen: Küçük
Ardahan/Göle, Büyük veya Kara Ardahan ve Meşe Ardahan/Hanak
Kesimi),
3. Çıldır Gölü ve Ahılkelek ile Ahıska kesimini içine alan ve "ÇWlar
anlamına gelen eski Türkçe bir ad ile anılan oymak. (Çin-Çavat
kelimesi Kâtip Çelebi'nin Cihannüma isimli eserinde de geçmekte
olup bugün bile yörenin yerli halkını belirtmek için kullanılan
bir kelimedir. Anlamı Çin Türkistan'ından gelme demektir).
OSMANLI
DÖNEMİ
Ardahan
ve çevresi kesin olarak 1573 tarihinden itibaren Osmanlı
topraklarına tamamen katılmıştır. 1552 tarihli Terakki
Defterinde, Ardahan'ı ilk defa Sancak olarak görüyoruz. 1554
tarihinde ise Ardahan Sancak Beyi olarak Mehmed Beyin adı
zikredilmektedir. Bu durumda Ardahan Sancağının ilk sancak beyi
olarak Mehmed Beyi kabul etmek durumundayız. Hicri 963, Miladî 1
Aralık 1555'te Mehmed Bey Hınıs Sancağına tayin edilmiştir; ne
var ki yerine Ardahan'a kimin atandığı belli değildir. 1558
tarihli Terakki Defterlerine göre 1558 yılında Ardahan'a Ardanuç
Sancakbeyi Kara Mehmed Bey'in tayin olunduğunu tespit ediyoruz.
Bu kayıtlardan ve daha sonra yapılan atamalardan anlaşılacağı
gibi Ardahan Sancağı, Ocaklık Sancaklık olamayıp, normal
sancaklar statüsündeydi. Ardahan'ın Sancak olmasını müteakip
tahrir edildiği anlaşılıyor. Nitekim Başbakanlık Arşivindeki 313
numaralı tapu defterinde, Ardahan Sancağının Erzurum
zaimlerinden Ömer tarafından Tecdid-i Kitabet edildiğini ve bu
sancağın dirliklerinin 1557'den itibaren Defter-i Cedidi-i
Hakani'ye (Yeni defter) kaydedildiğini ve sahiplerinin ellerine
tezkere (İşletme ve İşleme Ruhsatnamesi/bir nevi tapu)
verildiğini tespit ediyoruz. Sancağın dirliklerinin tespit
edildiği bu defterde ayrı birer Sancak olan Kamhıs ve
Peneskired'in de Ardahan'a bağlandığını görüyoruz. Ardahan
Sancağında 1574 yılında ikinci bir tahririn (arazi düzenlenmesi)
yapıldığım görüyoruz. 1575 tarihinden itibaren Ardahan
Sancağının, Ardahan-ı Büzürg yani Büyük Ardahan adını aldığını
görmekteyiz. Ardahan Kalesinin 1559'dan itibaren inşa edilmeye
başlandığını ve kalenin tam olarak 1578 yılında bugünkü şekline
kavuştuğunu görmekteyiz. Ardahan Kalesinin Batıdaki büyük
kapısında bulunan 65x71 cm'lik sert kızıl taş üzerine kabartma
nesih yazı ile üç satırlık kitabe de Kanuni Sultan Süleyman'ın
saltanatının son zamanlarında konulmuştur. Kitabede şu ifade
edilmektedir
"BUNİYE
Bİ-EMRİ ES SULTAN'ÜL AZAM MEVLA MÜLUKÜ'L ARAP, VE'R-RUM VE'L
ACEM, SAHİ-BÜ'L-BERR VE'L-BAHR ESSULTAN SÜLEYMAN İBN-İ SELİM HAN
HALLADALLAHU MÜLKEHÜ Fİ ŞEHRİ ŞEVVAL 963."
(Arap, Anadolu ve Acem Meliklerinin bağlı bulunduğu karalar ve
denizlerin sahibi Selim Han oğlu Büyük Sultan Süleyman'ın emri
ile yapıldı. Allah onun ülkesini ebedi kılsın. Ağustos
1566) Ardahan Kalesi, Kanuni Sultan Süleyman devrinde mükemmel
bir şekilde hizmete sokulmuş, kapısına da yukarıda belirtilen
Arapça Kitabe konmuştu. Devrin önemli devlet adamlarından Ayaş
Paşa, kale içinde Ulu Camii/Cami-i Kebir inşa ettirmişti.
Zamanla haraplaşmaya başlayan caminin tamiri için 1699 yılında
Ardahan kadısına şu hüküm yazılmıştır.
K^4zdahan
Juu)LSLtıa hüküm ki, an
kaû ası ahaûisi gaâüb, kade-'ı mezbuze dahiûinde 3e mütatr
¦^/tuas
fDaşanuı bina eu(Le3ityi Clami-i Jjzbizin üç zita miktat-ı nitri
tamizde kalbiz bina oâmaifiıp, muzuz-1 eififam ita keszet'i
emtaz-3an müntehim oâup mezetnete muhtaç otmakta, Lızatfhı şezz
2en üzezine vazıâub şezziâe kcşjbâundukça, ancak 50 kuzuş iia
tatniz otunuz, 2euu tahmin iâe şezziâe keföfi ue hüccet otunup,
vakfen müsaadesi otmakta, şezz ite Uımiz oâunmak için uatcâmısüz. Aiisan
1699
Hükümden anlaşıldığına göre Ulu Camii ayrıca Ayaş Paşa'nm
ayırdığı vakıflara sahipti.
1702-1703'DE
ÇILDIR EYALETİ
Osmanlı
Devlet adamlarından Halil Paşa 1702'de Erzurum Beylerbeyliğine
atandı. Bu dönem Osmanlı devlet adamlarından Defterdar Sarı
Mehmet Paşanın da layihasında belirttiği gibi Büyük ve Küçük
Ardahan'ın da içerisinde bulunduğu civardaki tüm sancaklar
Çıldır Eyaleti içerisinde toplanarak Halil Paşaya bağlandı. 1694
ile 1732 tarihleri arasında Çıldır Eyaletine bağlı Sancak sayısı
14'tür. Defterdar Sarı Mehmed Paşanın "Zübde-i Vekaiyat" isimli
eserinde yazdığına göre bu 14 sancak içerisinde Ardahan şu
kısımlardan oluşmaktaydı: 1-Nahiye-i Hoçuvan der Liva-ı
Ardahan-ı Küçük 2-Nahiye-i Şimal der Liva-ı Poshov 3-Nahiye-i
Mise der Liva-ı Ardahan-ı Büzürg 4-Nahiye-i Güney der Liva-ı
Poskhov 5-Karye-i Hamaş der Liva-ı Ardahan-ı Büzürg 6-Nahiye-i
Germücük der Liva-ı Ardahan-ı Küçük 7-Karye-i Çardak der Liva-ı
Ardahan-ı Küçük Bu örnekler ile XVIII. yüzyıl başlarında Ardahan
ve çevresi hakkında özellikle yerleşim yerleri açısından fikir
edinebilmemiz mümkün olabilmektedir. 1694 ile 1732 yılları
arasında bu yerlerde isimleri geçen kişilerden bazıları
şöyledir: Süleyman, Mehmed, Ahmed, Mustafa Veled-i Mehmed,
İsmail, Osman Mirza, Abdal, Mehmed, Mah-mud, Resul, Hızır,
Abdülbaki Veled-i Derviş, Ali Mirza, İdris, Abdurrahman, İdris
Veled-i Süleyman. Bu defterde, diğerlerinde görüldüğü gibi
Ocaklık, Yurtluk ve çiftlik olarak verilen araziler de
mevcuttur. Gelir ise 22.000 akçe ile sınırlı kalmaktadır.
ARDAHAN
VE ÇILDIR (1722-1732)
XVIII. yüzyıl başlarında Ardahan, "Ardahan-ı Büzürg" yani Büyük
Ardahan olarak belgelerde geçmekte ve Çıldır dahilinde
gösterilmektedir. Sancak Beyi Yahya'nın ölümü üzerinde bu sancak
idaresinde kısa dönemli bir problem çıktı. Yahya'nın babası
Süleyman idareden vazgeçmesine rağmen daha sonra bir ariza
gönderdi. Altı ay müddetle Ardahan'ın idaresini elinde tuttu.
İstanbul onun bu hareketinden memnun olmadı ve Erzurum
Beylerbeyliğine bir Emirname gönderilerek duruma müdahale
edilmesi istendi. Bunun üzerine Yahya'nın oğlu Hafız İbrahim
Babasının haklarına sahip olarak Sancak Beyliğine getirildi.
1791 yılında Çıldır Beylerbeyi Süleyman Paşa'nm aniden ölümü
üzerine yerine îshak Paşa getirildi. Çıldır Beylerbeyliğine
İshak Paşa'nın getirilmesi Ardahan da dahil olmak üzere Çıldır'a
bağlı bulunan Sancaklar ve buralar ahalisinin hiç hoşuna
gitmedi. İshak Paşanın tepki çekmesine neden olan en önemli olay
askeri birliklerin içerisinde Hıristiyanları da kullanmak
istemesidir. Tepkilerden bunalan İshak Paşa Ardahan Kalesine
geldi ama kendisini istemeyen ahali tarafından şehre sokulmadı.
Diğer Sancaklarda Ardahan örneğinde olduğu gibi birlikte hareket
ederek İstanbul'a şikayet üzerine şikayet göndermeye başladılar.
Neticede İshak Paşa görevden alınarak yerine Şerif Paşa atandı.
Adı geçen bu İshak Paşa bugün Doğubayezid'de bulunan İshak Paşa
sarayını yaptıran ve ona adını veren kişidir.
XVIII.
YÜZYILDA ARDAHAN/ÇILDIR EYALETİ
Osmanlı
yazarlarından Hezarfen Hüseyin Efendi'nin verdiği bilgilere göre
Ardahan bir ara Kars Eyaletinde, sonrada Çıldır'daki taksimat
içerisinde yer almaktadır. Onun yazdığına göre Kars Eyaletine
bağlı Livalar şunlardır: Liva-ı Kars Liva-ı Zaruşat Liva-ı
Keçivan Liva-ı Hoçuvan Liva-ı Ardahan-ı küçük (Göle) dir.
* Hezarfen
Hüseyin Efendi Eyalet-i Çıldır ve Ardahan hakkında şu bilgileri
yazmaktadır. "Liva-yı Ardahan-ı Büzürg; Hass mir-i liva, ber
vech-i yurdluk ve ocaklık, dörtyüzaltmışiki bin akçadır. Zeamet
dokuz, tımar yüzseksenaltı." Evliya Çelebi de Erzurum 'da gümrük
görevlisiyken Ardahan ve dolaylarını görmüş ve gezi, notlarında
yöreye ait bilgiler vermiştir. Kara Ardahan, Göle ve Kazan
hakkında şunları kaydetmektedir. "Kara Ardahan Kalesi Selim
Hanı evvel fethidir. Çıldır Ey aleti 'nde Sancak Beyi tahtıdır.
Beyinin hassı 200.000 akçedir: Sancağında 8 tımar, 87'zeamet
vardır. Alabeyisi, çeribaşısı, dizdarı ve 200 kalfa neferatı
vardır. Beyin atlılar ile 1000 kadar askeri olur. 150 akçalık
paye ile şerif kazadır. Nakibul Eşrafı yoktur. Müflisi Ahtska
'dadır. Kalesi yalçın bir kaya üzerinde kare şeklinde Şeddadi
bir kaledir. Bir taraftan havalesi yoktur. Yet mişiki kulesi, üç
kapısı vardır. Ardahan çevresinde olan kaleler; Vale, Gümek,
Acaris, Kinzo, Kazan Kalesi. Bu kalelerin hepsi Lala Paşa
fethidir. Mektepleri, çarşıları ve hanları vardır. Su ve havası
soğuktur. Bağ ve bahçeleri görünmez. Meyve ve sebzesi Tortum ve
Acara'dan gelmektedir. Ardahan ahalisi mümin sünnet ehli ve
garip dostu insanlardır. Ekserisi tarımla uğraşmaktadır.
Dağlarında güzel meyvesi olur. Bu kale Erzurum 'un kuzeyinde
beş konaklık yerdedir. Ardahan, Kars 'a da bir konaktır." Evliya
Çelebî Ardahan'dan sonra Küçük Ardahan'ın merkezi Göle'ye dair
de şunları anlatmaktadır. "Buradan yine batıya taşlık yerlerden
geçerek, Göle kalesine geldik. Ahıska toprağında Gürcistan
Beylerinden Levend Han binasıdır. Tahrir, Selim Han üzre Çıldır
Eyaletinde sancak beyi tahtıdır. Beyinin hass-ı Hümayunu, kanun
üzre 300.000 akçadır. Alaybeyi, Çeribaşısı kale dizdarı ve
askerleri vardır. Kale Selim Han fethi olup, yalçın bir kaya
üzerindedir. 150 akçalık kazadır. Camii ve hanı, hamamı
vardır." Ardahan, Kars, Ahıska ve Çıldır gibi merkezler yine bu
asrın sonunda merkezden atamalar yoluyla idare edilmiştir.
Bazen ocaklık ve yurtluk sahibi ve ahalinin "Atabey" diye
isimlendirdiği kimseler de yönetimde yer almışlardır. Bunlar
XVIII. yüzyılda bir ekol teşkil etmişler ve sosyal hayata
damgalarını vurmuşlardır.
İKİNCİ
RUS İSTİLÂSI (1855-1856) Osmanlılar
muhtemel bir Rus tehlikesine karşı devrin en geçilmez savunma
hatlarını Ardahan-Kars ve Erzurum hattında inşa etmeye
başladılar. Çarlık ordusunun karargâhı ise 1829 sözleşmesi ile
Rusya'ya bırakılan Ahıska'da bulunuyordu. Ardahan'daki Osmanlı
Komutanı Ali Paşa idi. Karadeniz'deki Rus-Osmanlı mücadelesi
Ardahan'ın bulunduğu bölgede yeni bir Osmanlı-Rus savaşının
çıkmasına neden oldu. Sinop'ta Osmanlı Donanması Ruslarca
yakılınca devlet Rusya'ya savaş ilân etti. Özellikle bu sırada
Avrupa basını bölgedeki Rus-Osmanlı çekişmesiyle yakından
ilgileniyor, Ardahan ve etrafındaki durumu Rus kaynaklarına
dayanarak okuyucularına ulaştırıyorlardı. Ardahan'daki Osmanlı
kuvvetleri tam bir teyakkuz halindeydiler. 24 Mayıs 1855'te
Genaral Muravyev, sınır noktası Arpaçay'ı geçti. Çok kanlı
çatışmalara sahne olacak Kars Kalesi kuşatıldı. Rusların bir
kolu da Erzurum istikametine yöneldi. Hemen hemen bütün Doğudaki
harp hali Ardahan için endişe verici idi. Nitekim Kars'tan
gönderilen ve Ahıska'dan gelen kuvvetlerle birleşen Ruslar
Ardahan'ı ele geçirdiler. Osmanlı kuvvetleri zorunlu olarak
Göle'ye oradan da Oltu'ya çekildiler. Ardahan yıllar sonra bir
Ramazan ayının sonlarında Rus çarlık ordularının kahredici
pençesine düştü (11 Haziran 1855). Osmanlı kaynaklarında bu
dönemde Ardahan'ın el değiştirmesine ilişkin şu bilgiler
verilmektedir: "Ardahan Garnizonu, ana kuvvetlerle irtibatın
kesildiğini görünce, kaleyi terk etti. Ardahanlılar kendi
başlarına kaldıklarını görünce 11 Haziran'da fazla kan
dökülmesini engellemek için teslim olmaya karar verdiler.
General Kovalevskiy bunu kabul etti. Kalenin eski bedenleri
tahrip edildi. Askerî düzene ait ne varsa yıkıldı. Böylece
Ardahan Rusların eline geçmiş oldu." Osmanlı-Rus savaşında,
Ardahanlılardan Hacı Hüseyin Paşa ve kardeşi Hasan Bey'in
gösterdiği kahramanlıklar bölge ahalisi tarafından takdirle
karşılanmıştır. Birkaç gün sonra İstanbul'daki Takvim-i Vekayii
gazetesi Ardahan'ın düşüşünü "çok acı bir haber" şeklinde
okuyucularına duyurdu. Serasker Zarif Paşa da hatıralarında,
Ardahan'ın düşüşünü, "istanbul, kapısız kaldı" şeklinde dile
getirmektedir. Osmanlı orduları, Çarlık orduları karşısında bir
önceki savaşta olduğu gibi yine bütün cephelerde yenilince,
devlet acilen barış istedi ve taraflar Paris'te barış masasına
oturdular.
PARİS
BARIŞ ANTLAŞMASI (30 Mart 1856) İşgal
altındaki Ardahan'ın kaderi, bir yıl suma Paris Antlaşmasıyla
belirlendi. İngiltere'nin zorlamasıyla Rusya, Kars ve öteki
Osmanlı arazisini boşaltacaktı. 30 Mart 1856'da yürürlüğe giren
antlaşmayla Ruslar, Kars ve Ardahan'ı boşalttılar. Ardahan, bu
tarihten sonra tekrar Osmanlı idaresine geçti. 1877-1878 (93
Harbi) Savaşlarına kadar sükunet havasına kavuşmuş oldu.
ÜÇÜNCÜ RUS İSTİLASI (1877-1878) XIX.
yüzyılın son yarısında korunma yapılarından kaleler önemini
kaybetmeye başladı. Artık yerleşim merkezleri ve önemli
merkezler tabya denilen yapılarla korunmaya başlandı. Osmanlı
Devleti'nde de boğazlar ve sınırlarda bu tür yapılara ihtiyaç
duyuldu. Batum, Erzurum, Kars ve Ardahan'da Tabya denilen
tahkimli yapılar kuruldu. Ardahan'daki tabyaların sayısı Kars ve
Erzurum'dakinden azdı. En stratejik noktalara para ve insan
gücü seferber edilerek büyük tabyalar yapıldı. Ardahan civarına
yapılan tabyaların hepsi Ardahan Kalesinin Güney, Doğu ve Kuzey
istikametinde olup, şehre ve Kura düzlüğüne hakim idi. înşa
edilen bu tabyaların isimleri şöyle idi: Ramazan, Emiroğlu,
Senger, Kaz, Kaya tabyaları. Rus komutanı Devel, 27 Nisan
1877'de Çıldır'ın merkezi Zurzuna'yı ele geçirdi. Oradan
Ardahan'a doğru ilerledi. Bu esnada Posof da bir başka Rus kolu
tarafından ele geçirilmişti. Genel hücum, 16 Mayıs 1877'de
başlatıldı. Osmanlı ordusunun mukavemeti yetersiz kalınca
Ruslar, Ardahan'a doğru ilerlemeye başladılar. Gölebert
Tepesini de geçen Rus ordusu Ardahan Kalesi'ni yakından
muhasaraya aldı. Ardahan komutanı Hüseyin Sabri Paşa, Gölebert
Tepesinin kaybedilmesinden sonra, 16 Mayıs'ı 17 Mayıs'a bağlayan
gece, beklenmedik bir kararla Ardahan'ı boşalttı. Kalede kalan
Mehmet Bey, Ruslara direnme kararında yok. Fakat Ermeniler, yine
hıyanetlerini göstererek kumandanın, askerlerin çoğu ile şehri
boşalttığını Ruslara haber verdiler. Az sayıdaki Türk askerinin
direnişi fayda vermedi. Ruslar Ardahan'a girdiler (17 Mayıs
1877). Ardahan'ın yönetimi Albay Komarov'a bırakıldı. Böylece
Ardahan'da 40 yıl sürecek olan esaret ve hasret dönemi başlamış
oluyordu. Ardahan'ın düşmesinin sorumlusu olarak gösterilen
Hüseyin Sabri Paşa, Divan-ı Harp'te yargılandı ve suçlu
görülerek sürgüne gönderildi.
İŞGALDEN SONRA BARIŞ (Mart,
Haziran, Temmuz 1878)
93
Harbi sonucunda Kars ve Erzurum Rus pençesine düştü, Ardahan'da
istila edildi. 3 Mart 1878'de İstanbul'un banliyösü durumundaki
Yeşilköy'de Ayestefanos'ta Osmanlı ve Rus tarafları bir araya
gelerek Yeşilköy antlaşmasını imzaladılar. Buna göre Kars,
Ardahan, Batum ve Eleşkirt savaş tazminatı olarak Rusya'ya
bırakılıyordu. Böylece kara günler ve vatan hasreti başlamış
oluyordu. Gerçekten de binlerce yıllık Türk diyarı Serhat
Ardahan'ın düşüşü bütün Türk kamuoyunda büyük infial
uyandırmıştı. Ardahan'ı topraklarına katan Ruslar, şehri bir
vali aracılığıyla yönetmeye başladılar. Bu tarihten sonra
kurtuluşa kadar Ardahan tarihinde kayda geçen hadiseler ve iz
bırakan olaylar, birtakım kuraklık ve kıtlık olaylarıdır.
Örneğin 1895 yılında Meşe Ardahan tarafında vuku bulan bir dolu
hadisesi halkı önemli ölçüde maddî ve manevî zarara uğratmıştır.
Hanak'lı Halk Şairi Ahmet Mazlumî, bu olayı destan şeklinde
dile getirmiştir. 1907 yılında yurt çapında meydana gelen bir
kuraklık Ardahan'da da hissedilmiş, yemsizlikten bütün
hayvanlar telef olmuş, "1907
Saman Destanı" böyle bir zamanda söylenmiştir. 1908 yılında
meydana gelen bir hayvan hastalığı salgını çok sayıda hayvanın
telef olmasına sebep
olmuş, zaten ekonomik açıdan fakir olan bölge halkı için hayatı
daha da zorlaştırmıştır. 1878 Ardahan'ın Rusların eline
geçmesinden sonra haritalar düzenlendi ve Kars-Aidahan, Çar'ın
topraklan arasında gösterilmeye başlandı. 1912 yılında Osmanlı
ve Rus temsilcileri bir araya gelerek kesin sınırları bir daha
tespit ettiler. 1912 sınırlarından sonra karakol noktaları bir
daha belirlendi. Artık Kars ve Ardahan gibi yerlerden Erzurum'a
gidilmesi için pasaport alınması gerekiyordu. 1068 güzünde iç
karışıklıkları yatıştıran Sultan Alparslan, II. Batı Seferine
çıkarken, barışı bozup Bizans'ın kışkırtmasıyla akınlara
başlayan Apkaz-Kartli Kralı IV. Bagrat'ın ülkesine yöneldi.
Tiflis'i Ca-feroğulları Emirliği'nden alıp, orada kışladıktan
sonra 1069'da karlar erirken ordusuyla Ardahan'a geldi. Buradan
kuzeyde Meşe Ardahan/Vardosan (Yamaçyolu) çevresine gelince
(bugün halkın Ca-muşkıran Fırtınası dediği) "(ibrelin beşi" 18
nisan günü çıkan kar fırtınasında çok zorluk çekildi. Selçuklu
kaynakları bu bölgeyi şöyle tanıtıyor. Kenan oğlu Nemrud'un
sakin olduğu ve oradan kule yaparak göklere çıkmak istediği
memleket (Yani Uğuz efsanesinde de adı geçen Hanak kesimi)
alınarak harap edildi. Onun Doğu yanındaki memleketi de (Büyük
Ardahan) alarak, burada bir mescit yaptıran Sultan, 1069'da
(Mayıs ortasına yakın) IV. Bagrat'ın barış isteğini kabul edip
onu tekrar haraca bağladıktan sonra, Gence üzerinden İran'a
döndü. 1075 yılında Kutalmışoğlu Süleyman Şah, İstanbul'un yanı
başındaki İznik şehrini alarak Türkiye-Selçukluları Devletini
kurdu. Kısa bir zaman sonra ihtilâller ile bunalan Bizans'ın
içişlerine karışacak ve onlardan haraç alacak güce erişti. Bu
sırada Araş ve Ardahan'ı da içine alan Kura boyları da yeni
Türkmen göçleriyle doluyordu. Aynı dönemde, güçlenen Apkaz-Kartli
Kralı II. Giorgi, Kars ile Meşe Ardahan'ı geri almıştı. 1080
yılında Sultan Melikşah, Danişmendli Emir Ahmet Başbuğluğu'nda
bir orduyu buraya göndererek, bir yıldır işgal edilen Kars ve
Meşe Ardahan'ı geri aldı.Apkaz-Kartli kaynağı "Kartlis-Çkhovrebd'da,
Ardahan Sancağının bütününün fethedildiği Kol Zafe-ri'ni
müteakip, bu yerlere Türkmen göçlerinin gelip yerleşmeleri şöyle
anlatılıyor: "Bu sırada Anadoluya Turki-Koçevniki göçebeler ve
sürülerimle yerleşmeye giden iki büyük emir, yollarını
değiştirip çekirge gibi ülkemize yayılıp, işgal ettiler. Savşet,
Acara, Samshe (Ardahan, Posof, Ahıska, Ahılkelek ve Çıldır
çevresi) hep Türkler'le doldu. Dağlara, mağaralara kaçan
Hıristiyan ahali, giderek azaldı; kilise ve manastırlar sahipsiz
kaldı."
XIX.
YÜZYIL BAŞLARINDA ARDAHAN VE ÇILDIR OLAYLARI 18
Aralık 1800 yılında Çar Paul'ün manifestosu ile Gürcistan resmen
Rusya'ya katılmıştı. Böylece Ruslar, İran ve Türkiye yani
Osmanlılar ile komşu oldu. 1807'de Ruslar kalabalık bir orduyla
sınırı geçip Ahıska'ya doğru ilerlemeye başladılar. 1807 ve 1810
yılları arasında Ruslar Osmanlılara karşı birtakım başarılar
kazandılar. 1810 yılında Osmanlılar karşı bir hareketle
Gürcistan üzerine yürüdüler. Bu haberi alan Rusların
İtalyan asıllı generali Palucci, Ahılkelek üzerine yürüdü ve
buradaki Türk Kuvvetlerini bozguna uğrattı. 1811
yılında bölgede Ruslar'a karşı Osmanlı-İran ittifakının
gerçekleşmesi Rusların daha fazla ilerleyememelerine
neden oldu. 16 Mayıs 1812'de imzalanan Bükreş antlaşmasıyla
Osmanlı Devleti 1807'den itibaren Kafkaslarda kaybettiği
topraklarına yeniden kavuştu. 1816 yılında İsyan eden Acara'lı
Ahmet meselesi devleti epeyce uğraştırdı. Ardahan ve Çıldır'da
bulunan askeri kuvvetler, Acara'lı Ahmed'in tedibi için epeyce
uğraştılar.
I.
DÜNYA SAVAŞI VE SONRASINDA ARDAHAN
I.
Dünya Savaşına Osmanlı Devletinin katılmasından sonra Harbiye
Nazırı Enver Paşa Kafkaslara doğru büyük bir harekat başlattı.
Amaç, Kafkaslarda kaybedilen toprakların alınması idi. Sarıkamış
harekâtının başladığı günlerde Alman subayı Stange'nin
kontrolündeki milis güçler Artvin, Ardahan ve Tiflis'i ele
geçirmek için ileri harekâta geçtiler. 25 Aralık 1914'te Artvin
üzerinden Yalnızçam geçidini geçen Türk ordusu, 29 Aralık günü
Ardahan'a girdi. Ardahan'ın kendileri açısından öneminin
farkında olan Ruslar, 3 Ocak günü hücuma geçti. Ardahan'da
bulunan Türk milis kuvvetleri, daha fazla dayanamayacaklarını
anlayınca şehri boşaltmak zorunda kaldılar. Böylece Ardahan'ın
hürriyet sevinci bir hafta sürmüş oldu. Durumu daha iyi anlayan
Ruslar, Ardahan'daki kuvvetlerini üç kat arttırdılar.Osmanlı
ordusunun Sarıkamış'tan harekete geçtiği haberi Ardahan'da yeni
bir sevinç dalgasının ortaya çıkmasına neden oldu. Harekât
Allahuekber dağlarının Sarıkamış cihetinden başlamıştı.
Dağların kuzey yönü ise Ardahan ve Göle yaylasına bakıyordu.
Harekâtın başarılı olması durumunda Ardahan kurtarılacaktı. 14
Ocak 1915 gecesi, Osmanlı ordusu harekâta başladı. Tarihe,
"Sarıkamış Faciası" olarak geçen bu harekât esnasında, Osmanlı
Ordusunun büyük bir bölümü soğuk ve açlıktan şehit oldu. Harekât
başarısızlıkla sonuçlanınca, harekâtın ikinci ayağını oluşturan
Göle-Merdinik ve Ardahan hattı iptal edildi. Enver Paşa,
harekâtı durdurarak İstanbul'a döndü. Ardahan'ın bir haftalığına
Türklerin eline geçişi, bütün Türkiye'de çok büyük sevinç
yaratmıştır. İstanbul gazeteleri, olayı hemen okurlarına
duyurmuş İstanbul ve İzmir'den Ardahan'a kutlama telgrafları
yağmıştır. Ayrıca Güneyden Antep, Maraş, Urfa ve Mardin'den de
Ardahan'a kutlama mesajları gönderilmiştir. Ardahan'a I. Dünya
Savaşı sırasındaki kıtlık ve felâket günlerinde kardeş ellerden
yardımlar yapılmıştır. "Baku Müslüman Cemiyet-i Hayriyesı'
Ardahan ve ilçelerinde birer şube açmış, çok sayıda yetime el
atmıştır. Yine Azerbaycan'da yardım amacıyla faaliyet gösteren "Kardaş
Kömeği" de Ardahanlı fakir ve hastalara çok büyük yardımlar
yapmışlardır. Bu dönemin Ardahan açısından dikkat çekici en
önemli özelliği bölgeyle ilgisi olmayan Ermenilerin Rus işgali
sırasında bölgeye yerleşme ve etnik temizlik yapma
faaliyetleridir. Ruslar, sürekli olarak Ermenilerin Ardahan ve
Kars taraflarına yerleşmelerini teşvik ettiler. 1855'te
yürürlüğe giren Rus Arazi Nizamnamesi hayata geçirildi. Toprak
mülkiyeti kaldırıldı, arazi devletin malı oldu. Bu uygulamadan
amaçlanan, burada Türk ve Müslüman nüfusun hukukî dayanaklarını
koparmaktı. Her türlü dinî eğitim engellendi. Türk nüfus
zorunlu olarak çalışmaya zorlandı. Amele sıfatıyla çalıştırılan
Arda-hanlıların ücretleri ya ödenilmedi ya da hukuka aykırı
gerekçelerle önemli ölçüde azaltıldı. Ardahan Türkleri'nin bu
kara günlerde tek dostu Bakülü Kömekciler idi.
BREST-LİTOVSK
ANTLAŞMASI VE ARDAHAN'DA YENİ DÖNEM
1917'de Rusya'da Bolşevikler ihtilâl yaptılar. Çarlık rejimi
yıkıldı. Yeni hükümet kayıtsız ve şartsız savaştan çekildiğini
ilân etti. Rusya Hükümeti 3 Mart 1918'de Osmanlı Devletiyle
barış yaptı. Müzakereler sırasında, Berlin Büyükelçisi İbrahim
Hakkı Paşa, çok mükemmel bir konuşma yaparak, Elviye-i Selâse
yani Kars, Ardahan ve Batum meselesini gündeme getirdi. Hakkı
Paşa Kars-Ardahan ve Batum'un Türk yurdu olduğunu vurgulamış,
1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında bir kısmının savaş tazminatı
olarak Çarlık Rusyası'na terk edilmek zorunda kalındığını
söylemiştir. Rusya delegasyonundan Sokolnikov, öneriye karşı
çıkmışsa da bölge halkının kendi geleceklerini belirleme fikrine
ses çıkarmamışlardır.
Sovyet heyeti üyesi L. M. Karahan, Brest-Litovsk'tan 4 Mart
1918'de çektiği telgrafında, Kars-Ardahan ve Batum'un
Türkiye'ye bırakıldığını yazıyordu. Yalnız Elviye-i Selâse'den
çekilme plânının uygulanması gerekiyordu. Trabzon Konferansı bu
konudaki çalışmaları devam ettirdi.
I. Dünya Savaşı esnasında Rusların kontrolünde bölgede etnik
temizliğe girişen Ermeniler, Anadolu'daki ilk büyük kıyımlarını
Ardahan ve çevresinde yaptılar. Çıldır, Göle, Hanak ve Ardahan
köylerinde giriştikleri katliamlarda 150 Türk köyünü yağma ve
talanla yerle bir ettiler. Çoğu kadın ve çocuk yaklaşık 20.000
Türkü katlettiler. Aşağıda kısa bir bölümü aktarılan ağıtlar
1915 Ardahan kırgınını anlatmaktadır: Brest-Litovsk antlaşması
ile Ardahan'ın düşman işgalinden kurtuluşu istanbul'da büyük
sevinçle karşılandı. Brest-Litovsk barışıyla ortaya çıkan
Ardahan ve Kars'ın kurtuluş sevinci fazla uzun sürmedi. Birinci
Dünya Savaşı'nda Osmanlı împaratorluğu'nun müttefikleri yenilip
savaş dışı kalınca, Osmanlı Devleti de çok ağır hükümler
taşıyan Mondros Mütarekesi'ni imzalamak zorunda kaldı. Mondros
Mütarekesine göre Osmanlı Devleti, Elviye-i Selase'yi boşaltmak
zorundaydı. Büyük devletlerin gizli maksadı bölgede kendi
himayelerinde bir Ermenistan devleti kurmaktı. I. Dünya Savaşı
sonrası popüler olan Wilson Prensipleri'ne göre her millet
yaşadığı yerde Self-Determinasyon hakkına sahipti. Yani nüfus
olarak çoğunlukta oldukları yerlerde kendi kaderlerini tayin
hakkına sahiptiler. Büyük devletlerin himayesinde olan
Ermeniler, bölgede aleyhlerine olan nüfus dengesini lehlerine
çevirebilmek amacıyla katliamlara, yani bir etnik temizlik
harekâtına giriştiler. Ayrıca Gürcülerin de Ardahan üzerinde
talepleri vardı. Ermeniler, Kars dahil bütün Güney Kafkasya'nın
tarihî olarak Ermenistan hudutları içerisinde olduğunu iddia
ediyorlardı. Gürcüler 20 Nisan 1919'da Ardahan'ı işgal ettiler.
Göle'ye kadar ilerleyen Gürcüler bu sırada Ardahan'da
konuşlanmış bulunan Millî Kuvvetler tarafından püskürtüldüler.
Aynı anda harekete geçen eli kanlı Ermeni çeteleri, yörede
binlerce silahsız ve savunmasız Türkü katlettiler.
KARS MİLLİ İSLÂM ŞURASI VE CENUBÎ GARBİ KAFKAS HÜKÜMETİ
"Şura"
kelimesi Osmanlı Dünyasına yeniliklerden sonra girmiş bir
kelimedir. Konuşmak ve karar vermek için toplanma anlamına
gelmektedir. Mütareke sonrası Osmanlı Devleti'nin bölgede
varlığı sona erdiğinden, büyük devletlerin himayesinde, bölgeyi
Ermenistan'a dahil etme çabaları başladı. Bölgede ezici bir
çoğunluğa sahip olan Türk-Müslüman halk, Wilson ilkeleri
doğrultusunda oluşacak fiilî bir durumu engellemek amacıyla
Kars, Batum, Ardahan, Oltu ve Doğubayezid'i içerisine alacak
olan bağımsız bir Türk Devleti kurma çabalarının içerisine
girdiler, işte Kars Millî islâm Şurası, Oltu islâm Şurası ile I.
ve II. Ardahan Kongreleri, bu sürecin çok önemli parçalarıdır.
Mütareke sonrası Kars'taki aydınlar bir araya gelerek Kars Milli
İslâm Şurası'm teşkil ettiler. 5 Kasım 1918 ile 19 Nisan 1919
tarihleri arasında çalışmalarını sürdüren bu yerel hükümet, kısa
da olsa millî varlığımızın ortaya konması açısından önemlidir,
ingilizlerin destekleyeceği bir Ermeni devletini oluşturacak
gelişmelerin önüne geçmek isteyen Kars ve Ardahanlı aydınlarca
5 Kasım 1918'de "Kars Millî İslâm Şurası Mer-kez-i Umumisi"
teşekkül ettirildi. Daha sonra çalışmalarını hızlandıran şura 18
Ocak 1919'da "Cenub-i Garbi Kafim Hükümeti Muvakkata-i Milliyesf
adını aldı. 19 Nisan'da ingilizler tarafından bu hükümete son
verilerek kurucuları ve ileri gelenleri Malta'ya sürgüne
yollandı. Kars'ta
olduğu gibi Ardahan'da da Milli Kuruluşlar göze çarpmaktadır.
"Ardahan Milli İslam Şurası" bir avuç vatansever aydının
gayretleriyle kurulmuş ve Kars ile aynı paralelde hareket
etmiştir. Kars'ın faaliyetlerine ingilizlerce son verilmesi
üzerine Gürcüler de harekete
geçerek, Ardahan Milli İslam Şurası'nı 26 Nisan 1919'da askeri
yöntemlerle dağıttılar.
ARDAHAN KONGRELERİ
Kongre kelimesi, batı kökenlidir. "Toplantı" anlamına
gelmektedir. 1918 Mondros Mütareke-si'nden sonra istanbul ve
vatanın birçok yerinde "hukuku" korumak amacıyla sık
sık millî toplantılar yapılmıştır. 5 Kasım 1918'de Kars'ta îslâm
Şurası meydana getirilmiş ve 14 Kasım 1918'de bir kongre
toplanmıştı. Bunu Ahıska, Ahılkelek ve Ardahan kongreleri
izledi. Ahıska ve Ahılkelek'in Gürcüler-ce işgalinden sonra
Millî Kongre, Japonya'ya başvurarak tanınmak istedi. Batum'un
İngilizlerce işgalinden sonra I. Ardahan Kongresi çalışmaları
başladı. Böylece Türkiye'deki kongreler edebiyatında, Ardahan,
öncelikli yerini almış oldu. Ardahan kongreleri daha sonra
yapılacak olan Erzurum ve özellikle Sivas Kongresi'ne önemli
bir örnek teşkil etmiştir. Kurtuluşa, bağımsızlığa ve
Cumhuriyete giden yolun temelini atmıştır. I. Ardahan Kongresi.
3-5 Ocak 1919'da toplanmıştır. Başkanlığını III. Tümen Komutanı
Halit (Karsıalan) Bey yapmıştır. Halit Bey, Enver Paşa
komutasındaki I. Kafkas Ordusu'nda bulunmuş değerli bir
komutandı. Kongredeki diğer üyeler ise şunlardı: Cafer (Erçıkan)
Bey, Dr. Hakkı Cenap, Dr. Fuat Sabit, Dr. Abidin (Ağacıkolu),
Filibeli Hilmi, Arif Bey, Rasim (Acar), Cafer Bey (Bu zat aslen
Erzurumlu olup eski Teşkilât-ı Mahsusa mensuplarındandı ve
Ebulhindili Cafer diye tanınırdı. Özellikle Ermenilerin korkulu
rüyası idi.) Dr. Fuat Sabit, İttihatçıların Erzurum'daki kilit
isimlerindendi. Arif Bey Orduda Baytarlıkta bulunmuş bir
yarbaydı. Ardahan Kaymakamı Rasim (Acar) Bey, ise yörede köklü
bir aile olan Hamşioğul-larına mensuptu. Kongre, Rasim Bey'in
konağında toplandı. Bu konak, bugün Ardahan İl Sağlık Müdürlüğü
olarak hizmet vermektedir. Kongreye katılan üyeler tecrübeli
kimselerdi. Ardahan ve çevresinde meydana gelecek oldu bitti-lere
karşı kesinlikle direnme kararında olan kimselerdi. I. Ardahan
Kongresi 3-5 Aralık 1919 günleri arasında devam etti ve Kongrede
şu önemli karalar alındı: 1. Mondros'ta dikte ettirilen
kararlara uyulmamalıdır. 2. Eldeki silâhlar teslim
edilmeyecektir. Hatta yeni bir mücadele için her çare denenerek
yeniden
silahlanmaya gidilecektir. 3. Ahıska ve Elviye-i Selâse
(Kars, Ardahan, Batum) düşman işgalinden yeni kurtulmuştur.
Buralar
hiçbir şekilde terk edilmemelidir. Anavatan için Boğazlar son
derece elzemdir. Limanlar ve demiryolları
düşman kontrolüne bırakılmamalıdır. Zafere ulaşıncaya kadar
yılgınlık gösterilmemelidir. Herkesin uyum içerisinde çalışması
gerekmektedir Ardahan bir süre sonra I. Kongrede alınan karar
gereği II. Kongreye ev sahipliği yapmaya hazırlanmaya başladı.
7-9 Ocak 1919'da daha geniş bir katılımla II. Ardahan Kongresi
toplandı. İlk Kongreye katılanların yanında Ahıska, Çıldır,
Oltu, Kars, Ahılkelek, Kağızman ile Şüregel'den gelen davetli
delegeler, bu tarih öncesinde hazır bulundular. Kongrenin reisi
yine Halit Beydir. II. Ardahan Kongresi'ne katılan birçok önemli
davetlinin başında Şura Hükümeti Cumhurbaşkanı Cihangirzade
İbrahim Bey gelmektedir. II. Ardahan Kongresi çalışmaları,
ilkine göre daha kapsamlı idi. İngiliz ve Ermeni tehdidinin
başlamak üzere olduğu bir sırada Doğuda başka bir deyişle
Elviye-i Selase'de çıkan en cesur ses olma özelliğine sahiptir.
Bu Kongrede alınan karalar ise şunlardır: 1. Güneybatı Geçici
Millî Kafkas Hükümeti kurulmalıdır. Bunun için Millî Şura
temsilcilerinin seçip
göndereceği delegelerle Kars'ta Büyük Kongre toplanması
sağlanmalıdır. 2. İngilizler, Mütareke hükümleri içerisine
alınmıştır. Ordudaki silâhlar halka dağıtılmalıdır. Gürcü
ve Ermeniler asla memleket içerisine sokulmamalıdır. Trabzon'da
İstikbal ve İkbal, Batum'da Saday-ı
Millet ve Erzurum'da Albayrak gibi milli yayınlar
çıkarılmalıdır. 3. Eldeki silahlar kesinlikle teslim
edilmeyecek, III. Tümen 1914 sınırları gerisine çekilecek, Güneybatı
Kafkasya Hükümeti'ne her türlü önderlik Halit Bey tarafından
yapılacaktır. 4.Vakit kaybetmeden Milli Şura Hükümeti ile temas
ile temas kurulmalıdır.Bu bölgelerden gelecek temsilciler ile II.
Ardahan Kongresi toplanmalıdır. I. ve II. Ardahan Kongreleri,
Doğu Anadolu Kongreler grubu içerisinde yer almaktadır. Burada
ve sonra Kars'taki toplantı son derece önemlidir. Bir müddet
sonra da Erzurum'da önce vilâyet ve sonra da Mustafa Kemal
Paşa'nın katıldığı büyük kongre toplanacaktır. Böylece,
Ardahan'da başlatılan Hukuk savaşı bütün doğuyu içine
alacaktır. Gürcüler yukarıda da belirtildiği gibi Ardahan
istikametinde ilerleyerek 20 Nisan 1919'da Ardahan'ı işgal
ettiler. Kongre sonrasında oluşan Şurayı da dağıttılar. Ayrıca
Gürcüler Ardahan civarındaki Seyduran ve Dikan köyleriyle,
Göle'deki Arpaşen köyünü tahrip ettiler. Ardahan ve havalisinde
1000 kadar insanı katlettiler. Bu olaylar olduğu sırada
İngilizler Kars'a girerek 13 Nisan 1919'da Millî Şura
Hükümeti'ne son verdiler. İngilizlerin delaletiyle Gürcü ordusu
Kura ırmağının sol tarafını işgal ederken, şehrin sağ yakada
kalan kesimi de Ermenilere verildi. Yöre halkı Ermeni ve
Gürcülerin arasında kalmıştı.
ARDAHAN'IN
MUTASARRIFLIK YAPILMASI (1921)
Ardahan
anavatana katıldıktan sonra, 7 Temmuz 1921 tarih ve 133 sayılı
kanunla, vilâyet ile kaza arasında bir yönetim olan
Mutasarrıflık haline getirildi. Eylül 1924'te Reis-i Cumhur
Mustafa Kemal Paşa yanında eşi Latife Hanım olduğu halde
Karadeniz gezisine çıkmıştı. Bu sırada merkez üssü Erzurum olan
deprem felâketi nedeniyle gezisini keserek Erzurum'a geldi. 7
Ekim 1924 günü Kars'a gelen Mustafa Kemal Paşa, olağanüstü bir
coşkuylakarşılandı. Reis-i Cumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa gezi
programına Ardahan'ı da almıştı. Fakat tam bu sırada çıkan
Musul-Kerkük hadiseleri Gazi'nin Programını tamamlamasına engel
oldu. O sebeple Mustafa Kemal Paşa, Başvekil İsmet Paşa'ya şu
telgrafı göndermişti:
"Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine Kars Vilâyeti kazaları ve
Ardahan Vilâyeti, davet ve arz-ı tazimat için Kars'a hususi
heyetler göndermişlerdi. Bütün serhat vilayetlerimizi görmeye,
vaktin müsait olmadığına pek müteessirim. 06.10.1924 Salı,
M.Kemal" Çok
fazla istemesine rağmen mühim yurt sorunları nedeniyle Gazi
Paşanın Ardahan ziyareti böylece gerçekleşememiş oldu.
KURTULUŞ VE ŞANLI BAYRAĞIMIZA KAVUŞMA (23 ŞUBAT 1921)
Ardahan, uzun zamandan beri beklediği kurtuluş ve şanlı
bayrağımıza kavuşma hülyasını 23 Şubat 1321 günü
gerçekleştirdi. Gürcü birliklerinin şehri boşaltmasının
ardından, öğleden sonra Yüzbaşı Osman Bey'in komutasındaki
Türk birlikleri şehre girdi. Halkın içten karşılaması,
Allah'a yapılan şükürler, kesilen kurbanlar çok güzel bir
havayı aksettiriyordu. Ardahan'a Türk Bayrağı çekildi. TBMM,
Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa'ya bir teşekkür
telgrafı çekti. Fevzi Paşa da Kazım Karabekir Paşa'ya
çektiği telgrafta "Ardahan ve Artvin 'i kurtaran Şark
Ordumuzun kahraman komutanlarım ve askerlerini tebrik
ederim" diyordu.24 Şubat 1921'de Ardahan Livası adına
Hamşioğlu Celal ve İsa, ileri gelenlerden Mehmet Ali ve
Karaman imzalarını taşıyan bir telgraf Kâzım Paşa'ya
teşekkür olarak gönderildi. Aynı mealde bir telgraf da
TBMM'ne gönderildi.
Şark Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa 24-26 Ekim
tarihleri arasında Ardahan'ı ziyaret etmiş, beraberindeki
heyete Ermeni ve Rusların burada yaptıkları kıyımları
anlatmıştır.
ARDAHAN'IN KAZA HALİNE GETİRİLİŞİ 1926'ya
kadar vilâyet statüsünde bulunan Ardahan 30 Mayıs 1926 tarih
ve 877 sayılı kanun ile kaza haline dönüştürüldü. Bu karar
26 Haziran 1926 tarih ve 404 numaralı Resmî Ceride'de ilan
edilmiştir. 877 numaralı kanun "Teşkilat-ı Mülkiye" kanunu
adını taşımaktadır. Bu kanunun Ardahan'ı ilgilendiren 1
numaralı cetveli şöyledir. "İsimleri belirtilen 1 numaralı
cetvelde yazılı olan Üsküdar, Beyoğlu, Ardahan, Çatalca,
Gelibolu, Genç, Ergani, Siverek, Kozan, Muş ve Dersim
kazaya çevrilmiştir." ARDAHAN'IN İL OLMASI (1992) Ardahan,
yarım yüzyıldan fazla, tam 66 yıl Kars iline bağlı bir ilçe
olarak yer aldı. 27 Mayıs 1992 tarih ve 3806 sayılı kanun
ile tekrar 1921'deki gibi bir İl haline getirildi.
Ardahan'ın Bakanlar Kurulu Kararıyla il yapıldığı 3806
sayılı kanunun 1. Maddesi şöyledir: Madde 1- Kars iline
bağlı Ardahan ilçe merkezi olmak ve ekli (13) sayılı listede
adları yazılı ilçe, bucak, kasaba ve köyler bağlanmak
suretiyle Ardahan adı ile "İL" kurulmuştur
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ'NDE 1926'YA KADAR ARDAHAN
MİLLETVEKİLLERİ
Ardahan 1921'de Mutasarrıflık haline getirildiği için Kars
gibi TBMM'de Milletvekilleri ile temsil hakkına sahip oldu.
iki yasama dönemi için şu Milletvekillerini seçmiş ve
TBMM'ne göndermiştir: I. Dönemde Ardahan'ı temsil edenler,
Hilmi Bey ve Osman Server Bey'dir. Hilmi Bey 1885 yılında
Şavşat'ta doğdu. Filibeli Mustafa Efendi'nin oğludur.
Harbiye'den mezun oldu. İttihat ve Terakki'de aktif bir rol
üstlendi. I. Yasama döneminin ikinci milletvekili Osman
Server Bey, tarihî Atabekler ailesindendir. 1886 Ahıska
doğumludur. Yüksek tahsil için Avrupa'ya gitti. Almanya'da
ziraat, maden ve kadastro mühendisliği, Petersburg'da hukuk
tahsili gördü. Millî islam Şurası ve Güneybatı Kafkas
Hükümetlerinin kuruluşlarında aktif roller aldı. 1921
seçimlerinde Ardahan'ı temsilen Ankara'ya gitme hakkı
kazandı. 1923'den sonra mühendis olarak özel kurumlarda
bulundu. Atabek soyadını aldı. 1962 yılında İzmir'de
geçirdiği bir trafik kazasında vefat etti. 1923'deki II.
Dönemde Ardahan üç Milletvekili ile Meclis'te temsil edildi.
Milletvekillerinin hepsi asker kökenli idiler. Bu
milletvekilleri Halit, Talat ve Tahsin Beylerdir. Halit Paşa
Kars ve Ardahan'ı kurtaran ordunun komutanı olan Halit
Paşa'dır. Daha sonra Karsı-alan soyadını almıştır. 1925'te
TBMM'de vuruldu ve vefat etti. Talat Bey 1922 yılında
Ardahan Mutasarnflığı'na tayin edilmiş ve ertesi yıl
Ardahan'dan Milletvekili seçilmiştir. Sönmez soyadını alan
Talat Bey 1950'de vefat etmiştir. Tahsin Bey, I. Dünya
savaşında Rus istilâsına kadar Erzurum Valiliği'nde bulundu.
1923 seçimlerinde Ardahan'dan Meclis'e girdi. Atatürk
tarafından kendisine Üzer soyadı verilmiştir.
Ardahan, tekrar ilçe haline getirilince milletvekili olarak
Meclis'te temsil edilmesi sona erdi.
İLK
RUS İSTİLASI
(1828-1829) 1829'da
Ardahan, Kars, Ahıska ve Erzurum dolaylarında ön plâna çıkan
bir komutan vardır. Bu komutan, Salih Paşa'dır. Rus
generali Paskeviç, Kaçar hanedanını mağlûp edip Revan'ı
(Erivan) aldıktan sonra buralara Ermeni göçü başladı.
Bugünkü Büyük Ermenistan hayalinin kökleri Revan'm
düşmesinden sonra Ruslarca başlatılan iskân politikasına
dayanmaktadır. Batıya doğru ilerleyen Paskeviç Ahıska'yı
kuşattı. Kahramanca direnen Ahıska halkı, gıda ve iaşesinin
bitmesi neticesinde Ruslar'a teslim oldu. 17 Ağustos 1828'de
Ahıska'ya giren Ruslar, şehri yerle bir ettiler ve halka
akla gelmedik zulümler yaptılar. Kars'ı ele geçiren Ruslar
bu sefer Ardahan'ı da ele geçirmenin plânlarını yapmaya
başladılar. Zira Ardahan, Erzurum'a giden yol üzerinde idi.
Ordu Komutanının emri ile Ardahan üzerine yürüyen Genaral
Muravyev, 22 Ağustos 1828'de şehri aldı. Böylece Ardahan ilk
işgal acısıyla tanışmış oluyordu. Ardahan'ın düşmesinde,
muhtemelen Ahıska'nın düştüğü feci durum önemli rol
oynamıştı. Rus dehşetinden korkan Aıdahanlılar canlarını
kurtarabilmek için yurtlarını terk etmek zorunda kalmışlar,
Oltu-Narman üzerinden Erzurum'a bir sel gibi
akmışlardı.1829'da Ardahan ve çevresinde savaşlar yeniden
başladı. Acaralılar Nisan 1829'da Suskap/Aşık Zü-lâli Köyü
yakınında Ruslar'a yenildiler. Salih Paşa bunun üzerine
Hakkı Paşa'yı Posof a yolladı. Ardahan üzerinden Posof
istikametinde giden Türk kuvvetleri, yine Suskap civarında
Ruslar'a yenildiler. Yalmzçam civarında bulunan 8.000
kişilik Osmanlı kuvveti de Ruslar karşısında tutunamayarak
dağılmıştı. Ruslar artık Ahıska ile Yalnızçam arasındaki
güvenliği tam olarak sağlamışlardı. Erzurum önündeki
Ardahan-Posof savunma hattını kıran Ruslar 25 haziran
1829'da Erzurum'u ele geçirdiler. Ruslar 1829 sonbaharına
doğru Ardahan ve Erzurum dahil olmak üzere bütün önemli
merkezleri ele geçirmişlerdi. Bunun üzerine Osmanlı Devleti
acilen barış istedi.
EDİRNE
ANTLAŞMASI (14 Eylül 1829) Edirne
Antlaşması, bölgedeki savaşa fiili olarak son verdi. Çıldır,
Ahıska, Ahılkelek savaş tazminatı olarak Rusya'ya terk
edildi. Buna karşılık Ardahan, Göle, Oltu, Poskhov, Şavşat,
Livana Osmanlılara geri veriliyordu. Bu antlaşmadan sonra
Ruslar, Ermenileri sınır gerisine çekmeye başladılar. Asıl
amaçları Ardahan ve Kars karşısında tampon hudut teşkil
etmekti.Edirne antlaşması, Ardahan için yeni bir devrin
başlamasına sebep olmuştu. Çünkü Ahıska ve Ahılkelek'in
Rusların eline geçmesiyle Ardahan Osmanlı devletinin
kuzeydoğudaki son toprağı yani Serhat Şehri durumuna
düşmüştü. Artık bu tarihten sonra Türk topraklarına gelecek
ilk saldırıyı Ardahan göğüsleme durumunda olacaktı. Bu
dönemi Ulemadan Ahmet Dursun Efendi, Natıkî mahlasıy-la
yazdığı şiirlerinde işlemektedir. Bu şiirlerin bulunduğu
yazma bugün Beyazıd Devlet Kütüphanesi'nin Türkçe Yazmalar
bölümünde 1225 sayılı tasnifinde bulunmaktadır.